Vordonisi

İstanbul’un Kayıp Adası Vordonisi

Kategoriler: Arkeoloji & Haberler, Genel, Istanbul Efsaneleri & Hikayeleri, Tarihi Efsaneler Yazan: efsaneciYorum yaz

İstanbul’un Kayıp Adası Vordonisi

Adalar, İstanbul Anadolu yakasının akla gelen en turistik yerlerinden biridir. Bizans zamanından beri birçok farklı amaç için kullanılmış olan Adalar, günümüzde İstanbul’da yaşayanların ve turistlerin ziyaret etmeyi en çok sevdiği yerlerden.

Adalar böylesine popüler bir yer olunca, geçmişten günümüze gelen efsaneleri de oluyor. Bunların en ünlülerinden biri de “Kayıp Ada Vordonisi” efsanesi. Fakat uzun zamandan beri sadece “efsane” olarak geçen bu hikâyenin gerçekliği kanıtlandı. Hatta yakında turizme katkı için bu bölgede sualtı dalışlarının bile yapılabileceği konuşuluyor. İsterseniz gelin önce bu hikâye nereden ortaya çıkmış ona bir göz atalım…

10. ada Vordonisi…

Kadıköy ilçesinde Bostancı’dan Kartal’a kadar uzanan kıyı şeridinin tam karşısında toplam 9 ayrı ada bulunuyor. Bu adalar: Büyükada (Prinkipo), Heybeliada (Halkis), Burgazada (Antigoni), Kınalıada (Proto), Kaşık Adası (Pita), Sedef Adası (Terevinthos), Tavşan Adası (Neandros), Yassıada (Plati) ve Sivri Ada (Oksiya).

Bu adalar zaman içerisinde “Prens Adaları”, “Papaz veya Keşiş Adaları”, “Cin Adaları”, “Ruh Adaları”, Kızıl Adalar” gibi değişik isimlerle anılmış. Örneğin; “Prens Adaları” denilmesinin sebebi Bizans döneminde, Saray’ın uygun görmediği prens ve prensesleri buraya göndermesi yüzündenmiş. “Keşiş Adaları” denilmesinin sebebi ise o dönem Patrikhane’nin tehlike olarak gördüğü bir keşiş veya papaz ortaya çıkınca buraya sürgüne göndermesi yüzündenmiş. Her iki durumdan dolayı bu adaları zamanının sürgün adaları olarak değerlendirmek doğru olabilir…

Yukarıdaki adaların arasında yer almayan 10. ada Vordonisi’ye gelecek olursak, adanın yeniden gündeme gelişinin birkaç farklı olaya dayandığını söyleyebiliriz.

İlk olarak adanın 1770 yılına ait bir “A Plan of Constantinople” isimli bir haritanın bulunmasının sonrasında ortaya çıktığı söyleniyor. Harita üzerinde 9 adet bilinen adanın dışında 10. bir adanın daha var olduğu görünüyor. Efsaneci olarak yaptığımız ufak bir araştırmayla haritayı çizenin “John Lodge Cowley” adlı ingiliz yerbilim ve matematik profesörü bir haritacı olduğunu öğrendik. (1719-1797) Tabii ki bu adayı gösteren en eski kaynak bu harita değil…

Vordonisi Harita 1770

Daha eski haritalara gidersek, Osmanlı zamanındaki haritalarda (1500’lü yıllar) ise burası “Küçükada” veya “Batık Manastır Kayalıkları” ismiyle gösterilmiş. Bu nedenle halk arasında “Manastır Kayalıkları” olarak anılmasının da o dönemlerden geldiğini düşünebiliriz.

Haritaların dışında günümüzün teknolojisi ile buranın uydu ile çekilmiş batık halini görme şansımızda var.

Vordonisi Uydu Görüntüsü

Yandex Link: https://harita.yandex.com.tr/106124/kadikoy/?ll=29.068073%2C40.900736&z=13&l=sat

Ada her ne kadar tek bir parça halinde duruyor olsa da, tek değil iki ayrı adadan oluştuğu söyleniyor. Biri bugünkü Dilek Kayalığı olarak adlandırılan bölümdeki “Büyük Vordonos”, diğeri ise Yıldız Kayalığı olarak adlandırılan bölümdeki “Küçük Vordonos” olarak geçiyor…

Gelelim Manastır ve ilginç hikâyesine…

2004 yılında yapılan bir araştırmaya göre batık adanın üzerinde yaklaşık 900-1000 yıl öncesinde ait bir Bizans Manastırı yer alıyor. Çok ilginç bir hikâyesi olan bu manastırın Küçükyalı’da yer alan Satyros Manastırı’nın (Bryas Sarayı) ikizi olduğu ve dini fikir ayrılığı (Byzantine Iconoclasm) yüzünden yapıldığı düşünülüyor. (Iconoclasm, kiliselerde ikonaların olup olmaması üzerine bir tartışma)

Photios (“Bilge Fotios” 810-893) normal bir keşiş iken, kardeşi Sergios’un İmparatoriçe Theodora’nın kız kardeşi ile evlenmesi üzerine, Bizans Sarayına gelmiş ve burada kendisine çeşitli görevler verilmiş. Rum Patriği Ignatios’un (Ignatius 798-877) görevinden azledilmesi üzerine, 858 yılında genç yaşta (38) Ortodoks Rum Kilisesi Patriği olmuş ve Vordonisi’ye manasır inşa ettirmiş. Eski Patrik Ignatios ise, bugün Küçükyalı’nın bulunduğu bölgede yer alan bir Manastır’a sürgüne gönderilmiş.

Yeni Patrik Photios’un ilk işi, Bulgar Kilisesi’ni kendisine bağlamak olmuş; sonrasında ise Vatikan’daki Papa’lığa beğenmediği uygulamaları yüzünden karşı çıkmış. Ardından Papa Nicolaus’u kendi yetkisine dayanarak azletmiş. (Bu dönem Hristiyan inanışında “Fotios bölünmesi” olarak geçiyor.)

Devrik Patrik Ignatios ise bugünkü Küçükyalı bölgesinde bir Manastır yaptırmış ve bu manastıra “Satyros Manastırı” adını vermiş. Bazı anlatımlarda bu manastırın Photios’a nispet amacıyla yapıldığı da söyleniyor. (Bazı kaynaklara göre de manastırın Bryas Sarayı’nın kalıntılarının üzerine inşa ettiği söyleniyor.)

Bir süre sonra yaşanan bazı siyasi-dini olaylar üzerine, Patrik Photios görevden alınıp Vordonisi Adası’na sürgüne gönderilmiş, yerine Ignatios Patrik olarak yeniden göreve getirilmiş. Kayıtlara göre iki din adamı da ikişer kez patriklik makamına getirilmiş ve ikisi de birbirlerinin itibarlarını sarsmak için birçok yol denemiş.

Kaynaklara göre Ignatios 877 yılında ölünce, Photios yeniden Patrik olmuş ve yaklaşık on bir sene Patriklik yaptıktan sonra 886 yılında yeniden azledilmiş. Ömrünün son yıllarını Vordonisi Adası’ndaki manastırında geçiren Photios 7 yıl sonra ölmüş.

Peki, kocaman bir ada nasıl ortadan kayboluyor?

Bilim adamları adanın 1010 yılında gerçekleşen büyük İstanbul depreminde sular altında kaldığını düşünüyor. (Tarih 1010 yılı olarak belirtilse de uzmanlar depremin bugünkü delilleri incelediklerinde M.S. 1000 ila 1100 yılları arasında olduğunu düşünüyor.) Anlatılan efsanelerde Vordonisi Manastırı’nın üzerinde yaşayan keşişlerle birlikte suyun altına gömüldüğü söyleniyor.

Peki ya şimdi?

Yakın zamanda yapılacak yeni araştırmalar düzenlemeler sonrasında bu tarihi alanın İstanbul’un ilk ve tek su altı arkeoloji alanı olacağı söyleniyor. Anadolu yakasının bu bölümünün araştırmaların tamamlanmasının sonrasında turizm merkezine dönüşebileceği belirtiliyor.

Efsaneci’nin yorumları

Bölgede yaşayanların anlatımlarına göre Satyros Manastırı ile Vordonisi Manastırı’nın yer altından tünellerle birbirine bağlı olduğu söyleniyor. Tabii ortada bir kanıt olmadığından bu söylence şuan için efsaneden öteye gidemiyor. Ayrıca  “Birbiri ile uğraşan iki rakip neden yer altından manastırları birbirine bağlasın?” sorusunu da akıllara getiriyor.

Bizans ve Osmanlı döneminde efsanelere konu olmuş bir olayın gün ışığına çıkması, turizm açısından çok faydalı olacaktır.

Bir başka efsanede görüşmek üzere…